Girişimcilik, tehdit algısından daha çok fırsat algısının yoğun olduğu bir düşünme şekli.
Olayların ve sorunların nasıl çözümleneceğini, bu çözümlerin insanlara nasıl fayda sağlayacağını ve tüm bunlardan nasıl para kazanılacağını bilen kişiler, girişimcilik özelliği taşır.
Hal böyle iken, girişimci olarak fırsat algınız bir kere açılmaya başlayınca artık her şeyin size kazandıracağını zannetmeye başlarsınız.
Bu ilk etapta büyük başarı gibi görünürken, bir zaman sonra girişimcinin verimliliğini ve işinde sürdürülebilir başarı kazanmasını engelleyebilir.
Peki neden?
‘Parlak Obje Sendromu’ yüzünden.
Nedir bu sendrom derseniz, şöyle bir örnek vereyim:
Çocukları düşünün. Bir oyuncakla oynarken, parlak bir cisim veya değişik başka bir oyuncak gördüklerinde ellerindekini bırakıp o cisme yönelirler. Kısa bir süre sonra dikkatlerini çeken başka bir objeye tekrar yönelmeleri de muhtemeldir. Çünkü o da cazip gelir. Sürekli, elindekiyle tam vakit geçirmeden her dikkatine giren eşyayla oynamak isterler.
Tıpkı bunun gibi, bir girişimcinin fırsat algısı açıksa ve kazanmayı da biliyorsa elindeki işe odaklanmayı bırakıp başka işten kâr edeceği düşüncesiyle dikkatini farklı alanlara verir. Tam onu yaparken çok daha cazip görünen başka bir fırsat çıkar ve ona yönelir.
Böyle böyle hem zaman geçer hem verimlilik düşük olur. Yarım yarım işler çıkar.
Eğer siz de sürekli farklı işleri fırsat görüp elinizdekinden tam verim almadan başka girişimlere koşmak istiyorsanız veya işinizde yeniliği tam oturtmadan başka yenilikleri işinize adapte etmeye çalışıyorsanız parlak obje sendromunuz olabilir.
Ve bunun altında temel bazı sebepler vardır.
- Başlıca sebep korku ve inanç eksikliği ile girişimcinin elindeki işe bilinçaltında güvenmemesidir.
‘İlk iş tutmaz ise ne olur ne olmaz yedekte işler olsun’;
‘Bu işten iyi kazanamazsam başka işten de gelir elde edeyim en azından’.
Ve benzeri düşünceler size başka alanları cazip kılabilir.
Mesela ayakkabı satarken çanta, kemer, kıyafet satmaya kalkar. Avukatken bijuteri açar, diyetisyen iken bitkisel ürün satmak istersiniz. Bunun altında, yaptığı işten yeterince kazanamayacağı için kazanacağını zannettiği başka alana yönlenmesi vardır.
Hâlbuki işinizde iyi olduğunuz kadar işin sunumunda da iyi olursanız, para kazanmayı biliyorsanız ve bir ihtiyacı karşılıyorsanız, hangi işi yaptığınızın bir önemi yok. Ondan bir şekilde kazanırsınız. Yeter ki tam inancınız olsun.
- Daha fazla kazanma ihtiyacı veya hırsı da bu sendromu tetikleyen başka bir unsur. Bununla birlikte mevcut, zaten yol alınmış bir işe vakit ayırıp ondan daha çok kazanmak mı yoksa yeni bir maceraya zaman harcayıp ondan kazanmak mı? Hangisi mantıklı? Bu konu iyi hesaplanmalı. Sonuçta her ikisinden de olabilirsiniz.
- Bazen de mevcut işinizdeki bir sorundan kaçmak için başka fırsatlara yöneliyor olabilirsiniz. Kaliteli müşteri çekememek, piyasanın zorlayan şartları vb. konular diğer alanları gözünüzde çok çabuk cazip kılar. Halbuki her sektörün sorunları ve ön görülmeyenleri vardır. Sürekli problemden kaçmak, kısır döngüye girmektir. Bu konuyu zihninizde çözüme ulaştırmadan hareket etmeyin derim.
Aslında ‘parlak obje sendromu’nu dozunda kullandığınızda sizi yeniliklere açık tutacağı kesin. Bununla birlikte özellikle girişiminizin ilk yıllarında kendinizi ve odağınızı kaybettiğinizde istenmeyen sonuçlar elde edebilirsiniz.
Girişimci, Zip Message’ın kurucusu, Brian Casel şöyle diyor:
“Parlak obje sendromunu girişimcilik kariyerinin doğal bir yan ürünü olarak görmek lazım. Her zaman peşinden gidilecek yeni fikirler ve fırsatlar olduğu düşüncesine dayanan parlak obje sendromu, mevcut işinizi tehlikeye atmak pahasına yeniliği benimsemek anlamına gelir.”
Peki bu sendromun size zarar vermemesi ve yeri geldiğinde olumlu kullanılması için neler yapmalısınız?
Öncelikle şunu hatırlayın. Fırsatlar her yerde bol bol var. Her işten kazanabilirsiniz.
Bununla birlikte odağınızı önce tek bir yere yönlendirip, o alanda sürdürülebilir olmak ve markalaşmak önemli. Bunun için de net olmanız gerek.
Siz ne istiyorsunuz?
Nasıl bir iş, nasıl bir hayat, hangi değerler olsun o işte?
Bu soruların cevapları net ise, bu isteklerinizi tek bir iş alanında nasıl gerçekleştirirsiniz?
Bir alanı seçin ve gerekmedikçe etrafa bakmadan ilerleyin. Sadece ilerlemeye odaklanın. Bir süre ne rakipler, ne eleştirenler… Sadece üretmek, müşteriyi dinlemek, yenilikleri getirmek, etkili adım atmakla vakit geçirin.
İstediğiniz verimi almaya başlayınca, iyi bir ekip de kurunca artık başka fırsatlara açılma zamanı gelmiştir. Elbette burada ekibin önemi yadsınamaz. Ne kadar çabuk ve etkili bir ekibiniz varsa o kadar yeni alanlara hızlı geçiş yapabilirsiniz.
Parlak obje sendromunu fırsata çevirmek için, şu soruları sorabilirsiniz.
- Önceliklerim neler?
• Ulaşmak istediğim sonuca yüzde 80 beni götürecek iş ne?
• Bu iş için kimlerle çalışabilirim? Ekipte kimler olmalı?
• Başka bir fırsat gördüğümde ona ne kadar vakit ayırmam yeterli?
• Yeni fırsat için kimlerle çalışmak uygun olur?
• Yeni fırsat beni istediklerime ne kadar ulaştırır?
• Var olan işime yeni alanlar ne kadar destek verir?
Kendinizi bu konuda yönetmek için ise;
- Önce net ve odaklı olun.
• Dikkat dağıtıcıları azaltın.
• Hayır demeyi bilmek çok kıymetli.
• Düşünmek için kendinize vakit verin.
• Neden yeniliğe gitmek istediğiniz konusunda iç muhasebe yapın.
Mevcut işini büyütmekten ziyade yeni alanlara geçmeyi planlayan, çoğu işten yarım yarım kazanan, her yeniliği işine uyguladığı için yolda kalan veya yavaş büyüyen çok girişimci biliyorum. Siz de onlardan bir tanesi olmak istemiyorsanız önce zihninizde netleşin. Sonra etkili adımlarla elinizdeki işi tamamlayın.
Fırsat algınızı doğru zaman ve doğru alanda kullanın.
Girişimcilik kişiliği, var olan mevcudun farkına varmak ve etkili sonuçları hızlı düşünürken kararlı adımlar atmakla olur. Yeniliklere açık olun ama önce gerçeklerin farkında olarak.